Rehberlik Servisi
  Gelişen İnsan
 

                                                    GELİŞEN  İNSAN

 

         Kendini, Başkalarını, Doğayı Kabul Etmek; Günlük yaşam içinde insan türlü engeller, sorunlar, zorluklarla karşılaşır. Kimini çözmek için çaba harcar. Kiminin çözümsüz olduğunu anlayıp bir yana bırakır. Engelleri aşıp sorunları çözdükçe mutlu olur. Tersi durumlarda kaygı, sıkıntı duyar. Ancak bedensel ya da ruhsal küçük bir belirti, yakınma ya da hastalık ortaya çıktığında bütün çabalar anlamını yitirir. Yaşamın tek amacı yeniden sağlığa kavuşmak olur. 

         İnsanların ve toplumların temel görevi sağlığı korumak ve sürdürmek, hastalıkları en kısa zamanda tedavi etmek, hastalığı süren insanlara yardımcı ve destek olmaktır. Durum beden ve ruh sağlığı, hastalıkları için aynıdır. Bu açıdan bakıldığında ruh sağlığı, “bireyin kendi kendisiyle ve başkalarıyla barış içinde olduğu, davranışlarında denge, düzen ve ölçüyü koruduğu, çevreyle uyum sağladığı durum”olarak tanımlanabilir. Denge, düzen, ölçü ve uyum, insan insana ilişkinin sağlıklı olabilmesi ve mutluluk için geçerli- gerekli ölçütlerdir. Ruh sağlığı yerinde olan bir insan mutludur ve başkalarıyla sağlıklı iletişim kurabilecek durumdadır. Ruh sağlığının öznel ölçütü mutluluk, nesnel ölçütü ise başkalarıyla kurulan sağlıklı iletişimdir.

         Kişiliğimiz, iletişim içinde olduğumuz insanlarınkinden farklıdır. Aynı olayı gören iki kişiye ne gördüklerini sorarak bunu doğrulayabilirsiniz. Büyük olasılıkla iki farklı açıklama elde edilir.

         Varolduğumuz dünyada sağlıklı ve mutlu yaşayabilmek için, bulunduğumuz toplumu ve içinde yaşadığımız doğal çevreyi kabul etmek zorundayız. Nasıl başkaları bizi kabul ediyorsa bizde insanları kişilik özellikleriyle kabul edip hem iletişim becerilerimizi hem de kendimizi geliştirip gelebileceğimiz noktanın en üstüne gelmeye çalışırız. Sağlıklı insan; insanları olduğu gibi kabul etmeyip kendisine göre değiştirmeye çalışmaz.

 

         Kendini Tanıyıp Benimsemek ve Doğal Davranmak; Sokrates, öğrencilerini gençlerin oluşturduğu okulun kapısı üzerine “ kendini bil!” uyarısını yazdırmış, Yunus Emre, “ ilim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir/ sen kendini bilmezsin/ ya nice okumaktır” demiş. Görülüyor ki kendini tanımanın gerekliliği çok eskilerden beri bilinmektedir.

         Kendini çok iyi tanıdığını ileri sürenler olmaktadır. Çözümlemelerden anlaşılıyor ki kendilerini tanıdıklarını sananların birçoğunun tanıdığı kişi, gerçek kendileri değildir. Bu kişilerin, kendilerini ya olmayı düşündükleri düzeyde; ya da olduklarından daha eksik bir kendileri olarak değerlendikleri görülmektedir.

         Kendimizi tanımamız; zayıf ya da güçlü yanlarımızla, ne olduğumuzu anlamamız demektir. Bu, oldukça zor bir iştir. Zorluk; insanın karmaşık ve devingen bir yapıya sahip oluşundan ve gerçek bir benlik geliştirmemiş olma olasılığından ileri gelmektedir.

         İnsanın kendini olduğu gibi benimsemesi, kendini tanımasından da güç bir iştir. İnsan, genellikle içinden geldiği gibi değil, başkalarının beğeneceği, olumlu bulacağı gibi davranmayı yeğlemektedir. Geri, dengesiz toplumlarda bu, daha çok görülmektedir.

         Kendini tanıyan ve benimseyen insan, sahip olduğu kişisel özelliklerinin hiç birini, sürekli bir üzüntü konusu yapmamaktadır. Gerçek kendisinden, olmak istediği kendisine doğru yönelerek, kendisine mutluluk yolunu açmaya çalışmaktadır.

         Kendisini benimseyen bir insan ise kendisini bir başkasıymış gibi göstermek yerine olduğu gibi yani doğal davranarak kendisine olan saygısını kaybetmez.

 

         Dostluk; Dostluk; az eşi bulunur bir neşe kaynağıdır insan için. Neşenin insandan insana geçtiğine dikkat edilecek olursa bunu anlamak güç değildir. Benimle birlikte olması dostuma bir parça gerçek neşe veriyorsa, onun neşelendiğini görmek beni de neşelendirecektir; böylece her insanın başkasına verdiği neşe tekrar kendisine dönecektir. Aynı zamanda  neşenin hazineleri de ortaya çıkacak ve her iki insan da şöyle diyecektir: "“kendi içimde, kullandığım bir mutluluk hazinem varmış meğer.”

         Neşenin kaynağının kendi içimizde olduğunu kabul ediyorum; kendilerinden ve hiçbir şeyden hoşnut olmayan insanların gülebilmek için birbirlerini gıdıkladıklarını görmekten daha hüzün verici bir şey yoktur. Ama halinden hoşnut olan bir insan, yalnız kalacak olursa, çok geçmeden hoşnutluğunu unutacağını da belirtmek gerekir; bütün neşesi az sonra uykuya dalacaktır; bir çeşit durgunluk, duygusuzluk haline düşecektir. İçimizdeki duyguların dış harekete ihtiyacı vardır. Devletin başında saygı göstermeyi öğrenmem için zalimin biri beni hapsedecek olsa, her gün tek başıma gülmeyi kendime bir sağlık kuralı olarak koyardım; bacaklarıma eksersiz yaptırırcasına neşeme de eksersiz yaptırırdım.

         İşte bir kucak kuru dal; görünüşte toprak gibi cansız; onları oldukları yerde bırakırsanız, toprağa karışacaklar. Oysa güneşten aldıkları gizli bir sıcaklık var içlerinde. En ufak bir ateşle çarçabuk ateş alacaklar, yanan bir kömür haline gelecekler. Yalnızca kapıyı şöyle bir sarsmak ve içerdeki mahpusu uyandırmak gerek. İnsan kendi dışına çıktığı ölçüde kendi benliğini kazanır; yaşadığını da daha iyi hisseder. Odunun kendi içindeki mahzende çürüyüp gitmesine meydan verme.

 

         Duyarlılık; İnsan toplumsal bir varlıktır. Yaşamını sürdürmesi diğer insanlarla mümkündür. Çevresinde olup bitene alakasız bir insan çerçevesinde kopuk ve yalnız bir insandır. Duyguları zamanla kütleşir. Ruh sağlığında bozulmalar meydana gelir. Oysa çevresiyle alakalı, çevrede olup bitene tepki gösteren, ilgilenen insanlar her zaman fark edilenlerdir. İnsanlar çevresinde olup bitenle ilgilenirken aslında kendi ruh sağlıklarıyla ilgilenirler.

         Eleştiri; Gelişmenin ilk şartlarından biridir. Ortaya konulan her sözün, davranışın, olgunun veya olayın değişik boyutlarını gösterir. Gözden kaçan yanını, daha iyi nasıl olabileceğini, başka bir şey içinde  faydasını, olumlu yanlarını.......vs. gösterir. Eleştiri yaşamımızın her anında olmalıdır. İnsan doğası gereği eleştiriyi pek sevmez. Ama; gelişmiş, kültürlü bir insanı da basit düşünen insandan ayıran en önemli unsur eleştiriyi hoşgörüyle karşılaması ve ders çıkarmasıdır. Eleştiri geliştiricidir fakat doğru zamanda ve doğru sebeplerden yapılırsa. Eleştirinin sadece olumsuz boyutu değil aynı zamanda olumlu boyutu da beraber kullanılmalı ki eleştirilen kişiyi tekrar o konusu üzerinde motive edilebilsin.

         Yaşam yalnızca bir fırsat değildir; yaşam aynı zamanda acı, gözyaşı ve başarısızlıktır. Yaşamdan istediklerinizi alabilmek için bunları aşmalı ve tüm coşkunuzla amaçlarınız için emek vermelisiniz. Elbette, yaşama evet dediğinizde ve asla düşünmemiş olabileceğiniz amaçlara ulaşmaya karar verdiğinizde risklerle karşılaşırsınız. Elbette yolunuzda hayal kırıklıkları ve engeller vardır. Ama yaşamınız bir yolculuktur, olabileceğiniz en iyi insan olmak istiyorsanız bu yolculuğa çıkabilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 
 
  Bugün 22 ziyaretçi (45 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol